16 Haziran 2012 Cumartesi

Baba Demek Can Demek


   Fırtınalı bir kasım sabahı tutmuş annemin doğum sancıları…  Gelibolu Hastanesi’nin henüz gelişmediği, tozun toprağa karıştığı zamanlar, tam 21 yıl öncesi. Annemin doğum sancılarının artmasıyla birlikte babamda taksiyi çağırmış, yetiştir bizi gemiye diyerek. Gemiye binilecek oradan Lâpseki’ye daha sonra Çanakkale’ye varılacaktı istikamet bu yöndeydi tam 21 yıl önce. Normal bir zamanda uzun gelmeyecek bu yol o gün babam için hayatının en uzun günü oldu; geminin kaptanı annemi görünce kalkmış haldeki gemiyi iskeleye yanaştırarak annemi aldı ve yoluna öyle devam etti. Babamın hayatının en uzun günü de o an başladı.        Evliliklerinin başından itibaren hayalini kurdukları çocuklarına kavuşmak için kalan sayılı dakikalar.. öylesine uzun, öylesine şaşkın, öylesine mutlu, öylesine endişeliydi ki… Refakatçi alınmayan hastane koridorlarında babam uzun saatler bekledi, bekledi. Sonra müjdeli haberi veren hemşireyle birlikte bir buket çiçek almış halde odamıza geldi, küçük gamzeli kızını gördü ve adımı daha o an koydu: Gamze
    Babam için geçmek bilmeyen saatler nihayetinde benim kucağına verilmem ile mutlu sona dönüştü; babam artık benim babam olmuştu, gün ışığı gibi doğduğum hayatına tam 21 yıldır ortak olmaya devam ediyorum. 21 yıl önce beni bir bebekken kucağına alan acemi bir babayken,  şimdi ise üniversite mezuniyetimi gururla bekleyen bir baba o.  Zaman öylesine hızlı aktı ki ben babamın elinden tutup onunla koşup oynayana kadar anneannelerimizin babaannelerimizin dediği “gelinlik kız” oldum.
    Babamı yıllar boyunca bizim için çalışırken gördüm hep, sabahları erken çıkar eve geç gelirdi. Kimi zaman çok yorgun olurdu, kimi zaman canı sıkkın. İşte öylesi anlarda anlardık ki babamı üzen bir şeyler olmuş çalıştığı yerde, onu üzen neyse bizde üzülürdük en az onun kadar. Nasıl üzülmem o benim babam! O benim kahramanım! O benim ilk aşkım!  O benim hayatımda yanıma eş olarak seçeceğim adamın benzemesini istediğim yegâne insan, tek insan.
   İlk kez denize onun omuzlarında girdiğimde üç yaşındaydım. Korkak, çelimsiz sarışın bir kız çocuğu. Başka bir çocuğun kolaylıkla dövebileceği o küçük kız babasının omuzlarında dünyayı fetheden bir sultan olurdu, babam var ya diğerleri kime neymiş! İlkokul birinci sınıfa başlarken dökülen dişlerimle ben babamın elinde yürürdüm okul bahçesine, bir yanımda annem. Babam öyle bir adamdı ki ben hiç hatırlamam okuldaki yapılan kutlamaları kaçırdığını, geçte olsa hep gelirdi beni izlemeye.
   Yıllar geçti küçük kızı yanından ayrılmak için yola çıktı, üç kişilik aile Ankara yollarına düştü. Küçük kızları üniversiteyi kazanmıştı ve yanlarından ayrılıyordu. Artık tek başına bir bireye dönüşecekti. Hiç istemedi babam küçük kızının yanından ayrılmasını, nasıl istesin küçük kızıydım ben onun… İlk kez ağladığını gördüm babamın, 18 yaşında küçük kızını Ankara’da tek başına bırakırken. İlk kez böylesine üzüldüğünü gördüm babamın ben, küçük kızına veda ederken dayanamayıp, gözlerinde süzülen yaşlarla.
    Ben babamın küçük, çelimsiz kızı, şimdi ondan kilometrelerce uzakta bu satırları yazıyorum. Babalar Günü’nde onun yanında dizinin dibinde olup, saçlarımı okşadığı o günlerin gelmesini sabırsızlıkla bekliyorum. Çünkü baba demek can demek, baba demek aşk demek, baba demek fedakârlık demek. Tüm fedakar babalarımızın babalar günü kutlu olsun, sevgiyle kalın… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder