Bir özgürlük yolculuğuydu Rumeli’den başlayarak
Türkiye ‘de son bulan. Kimileri içinse Türkiye’den başlayıp zorlu bir hayat
yolculuğuna ortak olmaktı amaçları Rumeli’ye varabilmek olan. Hayat onlara 1923
mübadilleri ismini takmıştı, sadece 1923 te mi gelmişti onlar anavatanlarına 1768
te başlamıştı yıllar sürecek göç dalgası.
Osmanlı
Devleti’nden başlayarak Türkiye Cumhuriyeti’ne uzanan puslu bir yolculuktu bu.
Kimi canlar savaşlar da, elleri silah tutamazken düşmanla girdikleri ansız
çarpışmada yitip giderken kimi canlarda vatan bildikleri toprak kokusunu
kendilerine marş ettikleri kim bilir kaç kuşak yetiştirdiği yuvalarından
ayrılma zorunluluğu ile çıktıkları uzun ve acı yolda kaybetti hayatlarını,
umutlarını, sevdalarını.
Kimsesizlik
sardı bedenlerini, yüreklerini sardı vatansızlık… Orada doğdular oysaki hayat
oradaydı onlar için. Kimisi çiftçiydi, kimisi zanaatkâr, kimisi devlet memuru.
Vatandı, topraklarıydı onların nefes aldıkları, ekin biçtikleri, kız aldıkları,
evlat yetiştirdikleri. Belki uzaktılar anavatanlarına ama yine de
huzurluydular. Savaşlar çıktı bir gün, kanlar sardı etraflarını diğer birçok
insanımız gibi, canları gitti, cananları yitip gitti. Onlar farklı bir savaşın
askerleriydiler, evlerinden zorunlu olarak göç etme savaşının. Günler süren
gemi yolculuklarının, ayrı düşmelerin ailelerinden. Denize sevdiklerini atmak
zorunda kaldıkları, iki avuç toprağa mezarı burada kardeşimin, anamın
diyemedikleri… Onlar 1923 mübadilleri, açlıkla savaşan, vatansızlıkla baş eden,
ömürlerinin sonlarına kadar bir gün geri döneceğiz mutlaka diye hayal kuranlar,
annemin mezarı orada bense başka topraklarda deyip gözyaşı dökenler, onlar
dilini bilmeden geldikleri Ege’de, Marmara’da, Karadeniz’de hor görülen, zorluk
çekenler, onlar bizim köylümüz, onlar bizim Pomak adını verdiğimiz
kardeşlerimiz…
Her mübadil gibi onlarda çıktı uzun
vapur yolculuklarına, kimisi akrabalarını bıraktı başka vapurda yolculuk etsin
diye. Küçüktü çünkü vapurlar, eskiydi. Kimisini mübadele komisyonu ayrı yerlere
yerleştirdi, bölündü aileler, kaç kuşaktır birbirinden ayrılmayan ana baba,
kardeşler, belki ayrı düştü sevdalılar. Selanik’ten, Drama’ dan, Karacaova’
dan, Bulgaristan’dan başladı sonu belli olmayan bu mavi yolculuk. Şehir şehir
gezdiler, bildikleri bir ortama denk gelene, kalacak ev bulana, uyum
sağlayacakları, iş yapabilecekleri bir yer bulana kadar durmadı yolculukları.
Bazıları içinse son durak Gelibolu’ydu. Yeni evleri bu küçük ama yüreği büyük,
yaşanmışlığı çok olan bir sahil kasabasıydı. O kadar zorlu süreçlerden geçmişlerdi
ki kendilerine yerleşim yeri olarak dağ yamacında, ova yamacında ulaşımı çokta
kolay olmayan köyler seçmişlerdi: Değirmendüzü köyü, Tayfur köyü, Bayramiç Köyü ve Yeniköy. Gelibolu’nun
dört Pomak köyü. Ataları Kuman-Kıpçak Türkleri olan bu güzel insanlar Pomakça
adı verilen Makedonca ve Bulgarca’ya benzerliği olan bir dili anadili olarak
benimsemişlerdi. Geldikleri yerlerde konuştukları dil buydu ne de olsa,
bırakılır mıydı kolayca. Vazgeçilir miydi alışkanlıklardan, süt böreğinden,
tikvinikten, kapamadan hiç.
Unutulur
muydu hiç yüreklerde ki o yangın, sevdiklerini geride bırakmanın acısı, çekilen
acılar. Onlar ki yardımseverliklerinden dolayı Pomagaç-Pomak ismini alan,
Osmanlı Devleti döneminde anavatanlarına hiçbir şartta yardımlarını esirgemeyen,
ama bugün acıları, kaybettikleri çokta hatırlamayan cefakar mübadiller,
göçmenler. Sadece mübadil olmadı ki onlar Bulgar zulmünden de kaçtılar, dilleri
yasaklandı, işkencelere maruz kaldılar. Onlar ki bir dönemin gözü yaşlı
anneleri, kahırdan ölen insanları. Gönüllerine dokunabilirsek bu güzel
insanların ne de mutlu eder biz Pomakları. Haydi, gelin gönül dostu olalım,
bilelim bu ülkede bir de Pomakların olduğunu.
Gamze hanım güzel analiziniz için teşekkürler yazılarınızın devamını bekliyoruz..
YanıtlaSil