Fırtınalı bir kasım sabahı tutmuş annemin doğum
sancıları… Gelibolu Hastanesi’nin henüz
gelişmediği, tozun toprağa karıştığı zamanlar, tam 21 yıl öncesi. Annemin doğum
sancılarının artmasıyla birlikte babamda taksiyi çağırmış, yetiştir bizi gemiye
diyerek. Gemiye binilecek oradan Lâpseki’ye daha sonra Çanakkale’ye varılacaktı
istikamet bu yöndeydi tam 21 yıl önce. Normal bir zamanda uzun gelmeyecek bu
yol o gün babam için hayatının en uzun günü oldu; geminin kaptanı annemi
görünce kalkmış haldeki gemiyi iskeleye yanaştırarak annemi aldı ve yoluna öyle
devam etti. Babamın hayatının en uzun günü de o an başladı. Evliliklerinin başından itibaren
hayalini kurdukları çocuklarına kavuşmak için kalan sayılı dakikalar.. öylesine
uzun, öylesine şaşkın, öylesine mutlu, öylesine endişeliydi ki… Refakatçi
alınmayan hastane koridorlarında babam uzun saatler bekledi, bekledi. Sonra
müjdeli haberi veren hemşireyle birlikte bir buket çiçek almış halde odamıza
geldi, küçük gamzeli kızını gördü ve adımı daha o an koydu: Gamze
Babam için geçmek bilmeyen saatler nihayetinde benim
kucağına verilmem ile mutlu sona dönüştü; babam artık benim babam olmuştu, gün
ışığı gibi doğduğum hayatına tam 21 yıldır ortak olmaya devam ediyorum. 21 yıl
önce beni bir bebekken kucağına alan acemi bir babayken, şimdi ise üniversite mezuniyetimi gururla
bekleyen bir baba o. Zaman öylesine
hızlı aktı ki ben babamın elinden tutup onunla koşup oynayana kadar
anneannelerimizin babaannelerimizin dediği “gelinlik kız” oldum.
Babamı yıllar
boyunca bizim için çalışırken gördüm hep, sabahları erken çıkar eve geç
gelirdi. Kimi zaman çok yorgun olurdu, kimi zaman canı sıkkın. İşte öylesi
anlarda anlardık ki babamı üzen bir şeyler olmuş çalıştığı yerde, onu üzen
neyse bizde üzülürdük en az onun kadar. Nasıl üzülmem o benim babam! O benim
kahramanım! O benim ilk aşkım! O benim
hayatımda yanıma eş olarak seçeceğim adamın benzemesini istediğim yegâne insan,
tek insan.
İlk kez denize onun omuzlarında girdiğimde üç
yaşındaydım. Korkak, çelimsiz sarışın bir kız çocuğu. Başka bir çocuğun
kolaylıkla dövebileceği o küçük kız babasının omuzlarında dünyayı fetheden bir
sultan olurdu, babam var ya diğerleri kime neymiş! İlkokul birinci sınıfa
başlarken dökülen dişlerimle ben babamın elinde yürürdüm okul bahçesine, bir
yanımda annem. Babam öyle bir adamdı ki ben hiç hatırlamam okuldaki yapılan
kutlamaları kaçırdığını, geçte olsa hep gelirdi beni izlemeye.
Yıllar geçti küçük kızı yanından ayrılmak için yola
çıktı, üç kişilik aile Ankara yollarına düştü. Küçük kızları üniversiteyi
kazanmıştı ve yanlarından ayrılıyordu. Artık tek başına bir bireye dönüşecekti.
Hiç istemedi babam küçük kızının yanından ayrılmasını, nasıl istesin küçük
kızıydım ben onun… İlk kez ağladığını gördüm babamın, 18 yaşında küçük kızını
Ankara’da tek başına bırakırken. İlk kez böylesine üzüldüğünü gördüm babamın
ben, küçük kızına veda ederken dayanamayıp, gözlerinde süzülen yaşlarla.
Ben babamın küçük, çelimsiz kızı, şimdi ondan
kilometrelerce uzakta bu satırları yazıyorum. Babalar Günü’nde onun yanında
dizinin dibinde olup, saçlarımı okşadığı o günlerin gelmesini sabırsızlıkla
bekliyorum. Çünkü baba demek can demek, baba demek aşk demek, baba demek fedakârlık
demek. Tüm fedakar babalarımızın babalar günü kutlu olsun, sevgiyle kalın…