Ben bu yazıyı yazarken tarih 23 Nisan yani Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız. Her sene büyük coşkuyla kutlanan, her ülkeden onlarca çocuğun ülkemize sırf bu günü kutlamak için geldiği, tüm çocukluklarıyla masumca bugünü yaşamak ve arkadaşlığı bir de ülkemizde tanımak istedikleri o güzel gün. Ülkemizin ve tüm insanlığın en çok değer verdikleri kesim onlar, yani çocuklar. Peki, bizler adlarına bayramı olan bu çocuklar için neler yaptık, dahası onları önce insan olmaya sonra birer genç ve yetişkin olmaya nasıl hazırlıyoruz? Her durumda en savunmasız olanlar çocuklar değil miydi?
Anne babalar boşandıkları zaman yeterince ilgi gösterilmediği zaman en büyük zararı çocuklar görmez mi hep?
Kimi aileler değil midir çocukları üzerinde baskı kuran, kendi çizdikleri yola sürükleyenler?
Çocuklar değil miydi savaşlar da ölen, onlar değil miydi hep baba diye ağlayan?
Ve biz hep çocuklarımızdan şikâyetçi olmadık mı sokakta “kötü” birer adam haline geldikleri zaman? Belki de ilk bizler bıraktık düşerken ellerini, hata yaparak büyüyeceklerini belki de ilk biz unuttuk.
Oysa onlar sevgi istediler bizden sadece. Sorgulamadan, eleştirmeden onları kucaklayıp saracak bir sevgi. Anne baba dediler bizlere onları öpüp koklayacak, onlar için endişelenecek, hayatta yön bulmalarına yardımcı olacak. Onlardı geleceğimizin gençleri, onlardı geleceğimizin yetişkinleri. Hayaller hep onların üzerine kuruldu; mühendis, doktor, öğretmen… Bizler biçtiğimiz kaftanlara yerleştirmedik mi onları sonra hadi oku, adam ol dedik. Ülkeler arası savaşlar çıktığında en çok sivil halk kaybetti sevdiğini, dışarıda oynamak sadece çocuk olmak isteyen çocuklar öldü, babalarıyla keyifli bir gün geçirmek isteyen çocuklar o çok sevdikleri babalarını bir daha göremediler.
Oysa 23 Nisanlar onlara armağan edilmemiş miydi, onların değerleri bilinsin diye verilmemiş miydi?
Atatürk çocuklara armağan ettiği bu gün için : " Küçük hanımlar. Küçük beyler. Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, birer mutluluk parıltısısınız… Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek, ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz... '' demiş. Peki, bizler bugün bizleri aydınlığa boğacak olan bu genç adaylarımızı sınavların altında ezilmeye mecbur edenler değil miyiz? Çocuklara çocuk olma hakkı vermeden, yetişkin olmayı öğretmedik mi? Sokakta koşup düşecek, kimi zaman ağlayacak ama büyümeyi öğreneceklerdi. Oysa şimdi koşmadan, düşmeden sadece ders çalışmakla görevli bir mecburiyetin köleleri haline geldiler. İstedikleri gibi davranamadan, öğretilmiş olanı uygulayan birer varlık haline gelmelerine izleyici kalmadık mı? Bir gün biri bu düzene dur demek istediğindeyse yine hiçbir şey olmamış gibi mecburiyetlerin öğretisini uygulamaya devam mı edeceğiz?
Oysa onlar bizlerden çocuk olmaktan başka bir şey istemediler. Küçücük bedenlerinde taşıdıkları kocaman kalpleriyle sardılar bizleri. Sevgi dolu gözleriyle baktılar bizlere. Sadece bakmadılar gördüler de içimizde ki bizi… Kimi zaman yaralarımızı sardılar, söyledikleri tek cümle yetti bizleri kendimize getirmeye. Küçücük yüreklerinde sakladıklarını bizlere sundular ve bizlere öyle dersler verdiler. İnsan ayırmamayı onlardan öğrendik, korkunun faydasızlığını, daha da önemli herkesin eşit ve bir olduğunu. Öyle sıcak ve öyle içtendiler ki kızamadık bile onlara. Fütursuzca istekleri oldu kimi zamanlar, yerine getiremedik. Oysa onlar çocuktu, hayatla baş başa kalmadan önce hakları değil miydi istemek, istediklerini yerine getirmek.
Haydi, gelin geleceğimizin mimarlarını, yarının gençlerinin, yetişkinlerini, istikballerimizin istediklerin yerine getirelim. Gelibolu gibi binlerce gencin, çocuğun şehit olduğu bu topraklarda çocuklarımızın, biz gençlerin yararlanabileceği yerler olsun. Bir sinema, bir tiyatro olsun. Giderek binalaşan, taşlaşan şehrimizde ağaç olsun, olsun ki çocuklarımız koşup oynayabilsinler. Sevgilerin en yücesiyle saralım ki onları Atatürk’ün mirasına sahip çıkmış olalım. Haydi, gelin, tüm çocukları saralım sonsuz sevgimizle, ayırmadan, ötekileştirmeden sadece çocuk olmalarıyla sevelim onları.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder